top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Youtube
  • Soundcloud

Bedenin İçine Oturmak


10 günlük Vipassana meditasyonu kursundan 3 gün önce döndüm, hatta hala dönmeye devam ediyorum. Belki de bu henüz yolda olma hali devam ederken, taze taze ve dilim döndüğünce kendi deneyimimi paylaşma niyetim var.

Bu meditasyon kursuna katılma isteğimin tohumları içime ilk ne zaman atıldı ve ben tam olarak neyi deneyimlemenin arayışındaydım, hatırlamıyorum. Fakat bir süredir, beden ve farkındalık üzerine araştırmalara girişmişken, ne olduğunu çok da bilmeden böyle bir çalışmaya katılmış olduğum için çok ama çok şükran doluyum. İç sesime, bu kurstan haberdar olmamı sağlayan canların varlığına ve orada olmamı mümkün kılan tüm koşullara şükran duyuyorum. Ve belki en çok da kendime...

Bu kursa gitmeden evvel, en net olarak bildiğim şey 10 gün sessizlik içinde meditasyon yapacağımızdı. Tabii bazı disiplin kuralları çerçevesinde. Kurs yerine varıp giriş işlemlerinin tamamlanmasının ardından, bu süreçte kullanmayacağım eşyaların teslim edilmesine gelmişti sıra. Yanımdaki cep telefonu, cüzdan, mp3 çalar, kalem, defter ve kitabı ilgili kişilere teslim etmemin ardından, çantamdaki hafiflemeyi fark etmemle kendi kendimle kalma süreci yavaş yavaş başlamış oldu. Ve akşam vakti duyulan ilk gong sesi ile 10 gün sürecek sessizlik başladı.

Kurs başlamadan evvel, çevremdeki pek çok insan gibi benim de en çok aklıma takılan şey, 10 günlük sessizlikle nasıl bir ilişki kuracağımdı. Bir süredir daha sessiz yaşamayı tercih edip kendi kabuğuma çekilmiş olsam da, bu süreçten biraz ürkmüyor değildim. Fakat bir yandan da, hiçbir uyarana maruz kalmadan, ilk kez sadece kendimle baş başa olma deneyimi için sabırsızlanıyordum. Kısa sürede, sessizlik bu kurstaki en kıymetli şeylerden biri haline geldi benim için. ‘Ağzımın’ susması konusunda epey rahat ve iyi hissettim, bu beni hiç zorlamadı. Dışarıdan herhangi bir şey -meditasyon için verilen yönergeler ve ihtiyaç halinde öğretmenle kurulan bireysel iletişim hariç - duymamak ise tek kelimeyle muazzamdı! Muazzam. Herkesten ve her şeyden uzaklaşıp sadece kendi nefesime ve bedenime odaklanmaya çabaladığım bu süreçte, bu sessizlik ve diğer tüm disiplin kuralları yalnızca kendi deneyimimde kalmama yardımcı oluyordu. Herkesin deneyimi kendine özgüydü. Bir başkasının ne deneyimlediğini bilmeden, onunla ilgilenmeden, zihnin herhangi bir kıyaslamaya girmesine fırsat vermeden sadece kendi kendinle kalabilmek... Ya da en azından bunun için çaba sarf etmek... Muazzamdı.

Evet, ‘ağzım’ susmuştu. Ama özellikle ilk günlerde, dışarısı ne denli sessizse, zihnim de o kadar gürültülüydü. Çalkantılı, yoğun ve geveze. Vahşi bir hayvan gibi oradan oraya koşuyordu ve onunla birlikte oturabilmek epey zorlayıcıydı. Durmak için ne kadar da çaba sarf edilebilirmiş... Meğer durmak ne kadar da zormuş...

Vipassana tekniği ve Dhamma öğretisi, adım adım aktarılıyordu. Her gün eklenen yönergelerle ilerliyorduk. İlk günlerde tek yapmamız gereken nefese odaklanmaktı. Sadece nefese odaklanmak. O kadar basit(!) ve tabii değil. Başta epeyce zorlandığım anlar oldu fakat günler ilerledikçe, dış dünyadan yavaş yavaş kopuyor olmanın etkisiyle olsa gerek, zihnimin bir nebze sakinleşmeye başladığını fark ediyordum ve bu bana umut veriyordu. Düşüncelere dalsam bile, bunu daha çabuk fark edip nefesime daha çabuk geri dönebiliyordum.

Bedenin İçine Oturmak

Günler ilerledi ve ilk Vipassana meditasyonuna oturup yeni yönergeleri dinlerken, önce duruşumu düzelttim ve ardından dikkatimi bedenimde gezdirmeye başladım. Ve işte o anda, ne yapıyor olduğumuzu kendimce anladım ve kısmen deneyimledim: Yaptığım şey bedenimin içine oturmaktı. Bedenimin içine oturmak.

Bunu her zerremle başaramasam bile bir parça deneyimlediğim ilk meditasyon sırasında ve hatta sonrasında gözyaşlarımı tutamadım: Sanki ben daha önce hiç bu kadar bedende olmamıştım. Bu çok etkileyiciydi ve işte o an bu 10 günlük kursun bence asıl zor olan kısmını fark ettim: Nefesime odaklanıp sadece kendi bedenimin içinde kalabilmek. Bazen türlü türlü acılara rağmen sabır ve dayanıklılık göstermek, güçlü bir kararlılıkla devam edebilmek... Ve hatta hiç olmadığım kadar sabırlı olabileceğimi fark etmek, bazen tepemde gezinen bir karasinekle, çokça sırtımda hissettiğim bir ağrıyla, zaman zaman dışarıdan gelen ve katlanmakta zorlandığım bir sese maruz kalarak aynı şekilde -bazen tabii ki ufak kıpırdanmalarla- oturmaya devam edebilmek.... İşte zor olan buydu.

Ne yapmakta olduğumuzu ve bunun ne kadar derinleşebileceğini akıl düzeyinde anladığımı sanıyordum ama bunu bedenimd(l)e algılamam hemen gerçekleşmedi. Başlarda kapalı gözlerimin ardında görselleştirme yaparak dikkatimi kendi üzerimde gezdirmeye çalıştığımı fark ettim, aslında yine zihni kullanarak. Ama asıl yapmaya çalıştığımız -benim kelimelerimle- bedeni içeriden hissetmekti. Gözümün önünde, dikkatimi gezdirdiğim kolumun resmini oluşturmadan, kolumu içinden hissetmek, kendi bedenimin içinden hissetmek. Bunu kısmi olarak deneyimleyebilmemden sonra bir nebze daha rahat oturmaya başladım meditasyon minderime, yine zorlandığım anlar oluyordu ama artık tüm bedenimde neyi deneyimlemeye çabaladığımı fark etmiştim ve bundan keyif aldığım zamanlar da olmaya başlamıştı.

Bu çalışmanın etkilendiğim başka bir tarafı, hoş ya da ağrılı olsun, bacakta ya da sırtta hissedilsin, hiçbir beden parçası ve hiçbir duyum için zihinsel analizlere başvurmuyorduk. ‘Bedenimin şurasında şu oluyor eh bu zaten bunu simgeliyor, burada hissettiğim ağrı şu anlama geliyor, burayı hissetmiyorum çünkü orada filanca şey olmuştu’ gibi tahminler, yorumlar, anlamlandırma çabalarına hiç gerek yok... Sadece gözlemlemek.

Kendi bedenimi duyma ve görmeye dair böylesi bir farkındalığın varlığımda nasıl büyük ve derin bir etki yaratabileceğini hayal dahi edemedim. Hayatta duyulmak ve görülmeyi bu kadar önemserken, ben kendi gerçekliğimin ne kadar farkındaydım? Kendi özümü ne kadar duyuyor ve görüyordum?

Peki Neydi Bu Vipassana?

2500 yıl önce Buddha’nın kendi deneyimlediği aydınlanma yolu olan Vipassana, “olanı olduğu gibi gözlemlemek” anlamına geliyor. Kişi bu gözlemlemeyi kendi öz gerçekliğini, bedendeki duyumlar yolu ile ortaya konan ve sürekli değişen gerçekliği doğrudan deneyimleyerek yapıyor. Amaç, kendini gözlemlemek yoluyla zihni saflaştırmak ve kirliliklerinden arındırmak. Kendini bilmek. Kendini doğrudan ve deneyimleyerek bilmek.

Benim yorumumla, nefes ve bedendeki duyumlar aracılığıyla çıkılan bir eve dönüş yolu Vipassana. Aslında gidecek başka hiçbir yer olmadığını derin bir şekilde fark etme deneyimi. Dikkati dışarıdan tamamen içeriye döndürme yöntemi. O yüzden zorlu ve o yüzden bu kadar kıymetli.

Günler Nasıl Geçiyordu?

Kurs boyunca her sabah saat 04:00’te uyanıyor ve güne iki saatlik sabah meditasyonuyla başlıyorduk. 06:30’da kahvaltı yapıyor, 11:00’de öğle yemeği yiyor, 17:00’de ise çay ve meyve alabiliyorduk. Evet akşam yemeği yoktu ama bu 10 gün boyunca hiç aç kalmadım. Yemek ve dinlenme molaları haricinde hep meditasyon yapıyorduk. Bir de her akşam saat 19:15’te teknikten ve Dhamma öğretisinden bahsedilen akşam konuşmalarını dinliyorduk. Saat 21:00’de son meditasyonun bitmesiyle birlikte odalara çekiliyorduk.

Çoğu zaman, saatler geçmek bilmedi. Günleri saydığım oldu. Zorlandım ama hiçbir zaman çıkıp gidecek kadar değil neyse ki. Zor zamanlarda, göz teması kurmamış olsam bile yanımda başkalarının da olduğunu görmek, hissetmek hep güç verdi. Son günlerde ise yemeğin ardından hemen odama gidip, yalnız kalmayı, yatağıma uzanıp öylece duvara bakmayı tercih ediyordum. Bunu yapıp sıkılmıyordum da üstelik. Odadaki saatin tik tak’larını izleyip parmaklarımla hafifçe ritim tutuyordum bazı zamanlar. Oda arkadaşımla birlikte sessizce balkonda oturup denizi izlediğimiz anlardan çok keyif alıyordum. Sessiz ve bir arada olmak ancak bu kadar güzel olabilirdi. Yeni tanıştığım biriyle nasıl hiç konuşmadan anlaşıp, saygıyla ve hatta sevgiyle bir alanın nasıl paylaşılabileceğini deneyimledim. Aslında konuşmamanın bazen nasıl da her şeyi kolaylaştırdığını... Meditasyon sırasında bazen biri çıkıp da “Yeterr!” diye bağırır mı acaba gibi düşünceler geçiyordu aklımdan. Ya da ben miydim bağırmak isteyen aslında, bilmiyorum :)

Çimlerin üzerine oturup dakikalarca çiçekleri, böcekleri izledim. Ağır ağır yürüdüm, kendimle mücadele ederken hızlı adımlarla da yürüdüm. Sabah ezanı okunurken köpeklerin ulumasını dinledim. Akşam meditasyonu öncesinde elime çayımı alıp bahçeye çıktığımda, yavru yarasaların ne kadar sessizce kanat çırptıklarına şahit oldum. Öğle aralarında Kasım güneşine bıraktım kendimi, içimi ısıttım. Bol bol denizi izledim. Bol bol denizi izledim.

Son güne geldiğimizde, meditasyon salonunun kapısının ardında artık sessizlik sözünün bittiği an gelmişti ve ben oturduğum minderden hiç kalkmak istemedim bu kez. Sesler yavaş yavaş yükselmeye başlamıştı dışarıda ama içerideki sessizlik alabildiğine güzeldi artık... Kendime biraz zaman tanıdım ve hazır hissettiğimde odama gittim. Oda arkadaşımın gülen, güzel gözleriyle ilk temas ettiğim an sıcacıktı. Kendi hızımızda, yine bir süre sessizce balkonda oturduktan sonra bir gülmeyle başladık yeniden konuşmaya, seslerimize, gülüşlerimize yabancılaşmış....

Bitirirken...

Öğretide birkaç sefer vurgulanan ve çok hoşuma giden bir cümle vardı: “Deneyimlemediğiniz gerçeklik sizin gerçekliğiniz değildir.” Bu kursta öğretilen tekniğin hayatımızdaki olası etkilerini fark etmenin tek yolunun, sadece akıl yoluyla bir şeyleri kavramak, hatta akıl yoluyla hemen alıp kabul etmek değil bizzat deneyimleyip görmek olduğu hep söylendi. Bu bana da anlamlı geliyor. Bunun için sanırım biraz vakte ve bolca gözleme ihtiyaç var. Merakla ve sakince bekliyorum içimde ‘neler oldu’yu, ‘neler olmakta’yı görmek, hissetmek için...

Burada tekniğe dair herhangi bir paylaşımda bulunmuyorum. Bu, kurs tarafından tercih edilen bir durum. Benim kişisel tercihim de, yanıltıcı olmamak adına yalnızca bende kalanları aktarmak yönünde. Bunun yanı sıra, öğretiden, kursun uygulanış ve işleniş şeklinden ve bunlara dair yorumlarımdan da bahsetmemeyi tercih ediyorum. Sadece orada olup kendiniz deneyimlemenizi tavsiye edebilirim.

Tahmin ediyorum ki, bir süredir dikkatim beden ve farkındalık üzerinde olduğundan benim Vipassana’da yaşadığım en belirgin şey burada ifade ettiğim ‘bedenin içine oturma’ deneyimiydi. Herkesin deneyimi farklı ve kendine özgü. Yazıyı okurken de bunu göz önünde bulundurmanızı dilerim ki yazdıklarımın paylaşımdan öte bir bağlayıcılığı olmasın.

Ben bu deneyimi kendime hediye ettiğim için çok memnunum. Ama şu da var, bu kursu bana hediye eden tek kişi ben değilim aslında... Vipassana kursları, dünyanın her yerinde tamamen ücretsiz düzenleniyor. Ne teknik için, ne de konaklama ve yeme-içme için bir ücret talep edilmiyor. Tüm giderleriniz, daha önce Vipassana kursuna katılmış ve başkalarının da bundan faydalanmasını isteyen kişilerin yaptıkları bağışlar tarafından karşılanıyor. Kurs bitiminde ya da sonrasında siz de dilerseniz, bütçenize göre bağışta bulunabiliyorsunuz.

Merak edenler, aşağıdaki linkler üzerinden Vipassana ve Yaşama Sanatı hakkında bilgi edinebilir, yeni açılacak kursları yine bu site üzerinden takip edebilirler.

Vipassana Nedir? http://www.tr.dhamma.org/vipassan.htm

Yaşama Sanatı: Vipassana Meditasyonu http://www.tr.dhamma.org/art.htm

Sevgiyle,

Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Beni Takip Etmek İsterseniz...
bottom of page