top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Youtube
  • Soundcloud

Kalabalıklarca Gülmek, Kalabalıklarca Ağlamak...

​Sahibinin Acısı'nın usul kalabalığından çıktım, içinde olduğum otobüsle birlikte Beşiktaş maçının kalabalığına karıştım.

Ne kadar çok olduğumuzu gördüm yine ve o an tanık olduğum çokluğun içinde ne kadar 'yok' olduğumu. Belki de gördüğüm sadece çok sayıda olduğumuzdu. Ve aslında ne kadar güçlü olabileceğimizdi düşündüğüm, bildiğim, kalbimde özlemini çektiğim.

Yollar kapanmıştı kalabalıktan, aksıyordu trafik. Gözüm dışarıda, ben otobüsün içinde, kalbim bir içeride bir dışarıda, zihnim de sorularımla başbaşaydı. Şahit olduğum onlarca insan coşkuyla bir araya gelmişti. Maç kimleydi, kim kazanmıştı, benim yine umrumda ya da ilgim dahilinde değildi.

Ellerinde fişek, sigara, bira. Bir adam, elinde, muhtemelen babası olduğu bir erkek çocuğunun eli, çocuğun ağzını, burnunu kapatan bir atkı.

Maskeler...

Pembe renkli fişeklerin puslu etkisi, kim bilir belki bana ulaşmayan kokusu...

Coşku ve kutlama gördüm.

Bir an kendimi ait hissettiğim bir kalabalığın içinde olduğumu hayal ettim. Derken o kalabalığın içinden bir çift göz bana baktı, beni fark etti. Bilmiyorum sorularımı mı duydu... Bilmiyorum nasıl gözlerle bakıyordum dışarıya o sırada. Onun bana niye baktığını da bilmiyorum. Ama çok kısa bir an için yalnız değilmişim gibi geldi.

Kalabalıkta bir çift gözle temas etmek...

Ama kısa süre sonra, aslında yine de ait olmadığım o kalabalığın içindeki bir çift gözle acaba ne paylaşmış olabilirim diye düşündüm. Sadece insandık ve aradığımız bir şekilde, belki de en temelinde sadece bağ kurmaktı.

Kalabalıklarca gülmeyi hayal ettim...

Kalabalıklarca ağlamak da kabulümdü... Bugün Sahibinin Acısı'nı izlerken/hissederken, hissedilecek, varlığı onurlandırılacak ne çok acımız olduğunu hissettim yine tüm varlığımla... Hani bir ucundan tutsak şunun... Acıyı, olduğu öz haliyle yaşasak dibine kadar, sadece onunla kalsak... Ve orada yeterince durduktan sonra geçip gitsek içinden ve anısına saygıyla, bize kattıklarıyla yeni hayaller kurup, yeni adımlar atsak... Uyanık ve farkında...

Ben dili deneyiminin tadını aldıktan sonra burada "biz" demek bana da biraz garip geliyor. Ama içimden çıktığı gibi akmasına izin vermeyi seçiyorum şu an... Burada "biz" deme isteğimin bir sebebi de şu sanıyorum. Acı da neşe de sanki paylaşıldıkça yaşanacak, hissedilecek gibi geliyor bana... Ve kendileriyle gerçekten temas edilerek...

Kalabalıklarca gülmek mesela hayalim...

Kalabalıklarca ağlamak da kabul...

Birinin diğerine göre önceliği yok kalbimde... İkisine de çokça ihtiyaç var...

Kalabalıklarca gülmek mesela...

Kalabalıklarca ağlamak...

Acımız boyumuzu aşmışken, söylemsiz, 'eylem'(!)siz sadece durup ağlayabilseydik; sadece susup, bir ağıt yakabilsek, kelimelere, ideolojilere gerek duymadan, sadece insan halimizi paylaşsak birbirimizle, tüm kırılganlığımızla açsak kalbimizi...

Biz biz diyorum... Evet. Hayalim, bunları yalnız ya da birkaç dostla birlikte yapmanın ötesinde...

o

Bu akşam, sevgili İpek Taşdan'ın yazıp oynadığı Sahibinin Acısı'nın sınırlı sayıdaki izleyicilerinden biriydim. Ve bu tek kişilik oyunda, kalabalıklar arasındaki yerimi almam hiç uzun sürmedi.

Sahibinin Acısı / Oynayan: İpek Taşdan

“Sahibinin Acısı, Berkin Elvan'ın toprağa verildiği gün yapılan yürüyüşte bir yürüyenin zihninden geçen cümlelerden oluşur.

Atılan sloganlar, okunan marşlar ve flamalılar Yürüyen’in zihninde çatışmaya sebep olur. Yürüyüş boyunca, birlikte yürüyen binlerce insanın gerçekten birlikte olup olmadığını sorgular. "


SAHİBİNİN ACISI

Tek perde / 60 dakika


Oynayan:

İpek Taşdan


Yazan: İpek Taşdan Yöneten: Turgay Doğan Müzik: Turgay Doğan Hareket Yönetimi: Beliz Demircioğlu Cihandide Işık Tasarım: Mustafa Altındeğer Yönetmen yardımcısı: Müje Selek Yapım: gnelmekan & DUENDE


o


İpek Taşdan ve Duende Tiyatro'ya ulaşmak için:





Etiketler:

Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Beni Takip Etmek İsterseniz...
bottom of page