top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Youtube
  • Soundcloud

(V) Meraklı Neva Gözleri...


Serinin bu beşinci ve son yazısı aslında bir türlü yazıl(a)madı.

Bu yazıda kırsala ilk gelişimizi, burada nasıl güzel karşılandığımızı ve bir takım geçiş süreçlerimizi yazmaya niyetliydim... Bu sırada hamilelik ve belki doğaya taşınmanın etkisiyle ben epey yavaşladım, aileden bir baba (kayınpeder) eksildi, ardından ailemize bir bebek katıldı; Neva geldi. Bizim burayı ev edinişimiz, babanın gidişi, Neva'nın gelişi, bunların hepsi başka başka hikayeler ki ne zaman, nasıl ifade bulurlar halen tam emin değilim... Ama bir şey değişmedi: İlk andan beri bu yazı için olan dinleme önerim neyse hala o. Şimdi onu paylaşıp parmaklarımdan, kalbimden neler döküleceğine ben de heyecanla şahitlik edeceğim... Tabii Neva izin verdiği sürece :)

o

(Bağlantılı(!) bir önceki yazı için: (IV) Uğur-la-n-mak )

o

Şimdi bir önceki yazıma bir göz gezdiriverdim... İstanbul'dan ayrılırkenki halimi hatırladım ve sonra buraya gelişimizi, ana yoldan yeni evimizin yoluna saptıktan hemen sonraki halimi. Neredeyse birbirine pek benzer şaşkınlık halleri... Yanımızdan akan çaya özenmiş yaşlar süzülüvermişti hemen gözlerimden: "Biz şimdi burada mı yaşayacağız? Galiba biz EPEY büyük bir çılgınlık yaptık!!!!"

:)))

Buraya gelişimizin üzerinden tam 7 ay geçti. Şimdi olduğum yerden bakınca, yaptığımız hiç de öyle çılgınlıkmış gibi gelmiyor... Aksine "Tam da olmamız gereken yerdeyiz! İyi ki de buradayız!" diyorum.

Teslimiyetle önümüzde açılan yollarda yürüyüvermişiz ve kendimizi yeşillerin içinde, mavilerin altında/kıyısında buluvermişiz.

İyi ki de öyle olmuş...

Ve benzer bir teslimiyetle Neva da gelip yanımıza, aramıza konuvermiş.

İyi ki de böyle olmuş...

Şimdilerde zamanın olmadığı bir yerlerdeyim. İçin(d)e doğduğumuz bu değişimden, yenilikten, çokça sevgi taşmasından, pek çok gülücükten, oyun oynama, ses çıkarma, şarkılar mırıldanıp danslar etme halinden, bir soluk almak için çıkıp dağlara, ağaçlara bakıverme ritüelimizden, yorgunluktan, uyku özleminden, zaman zaman vuran tekbaşınalık hasretinden, zamansız'lık ve zamansızlık'tan mütevellit kelimelerim de biraz köşeye çekilmiş gibi.

Neva doğalı neredeyse dört ay olacak ve tüm bu yukarıda yazdıklarımın yanı sıra hemen her gün yepyeni bir keşif yolculuğunun içinde buluyorum kendimi; hem kendime hem Neva'ya dair bir yolculuk bu. Çok bilinmeyenli... Ama öyle de bir yolculuk ki, her köşebaşında şablonlar, yöntemler, bilgiler hazır. İstemediğin kadar!

Gerçekten istemediğim kadar!

Ama ahh o içimi kıvır kıvır kemiren kuşku kurtları(*) yok mu! Evet bazen varlar. İşler de tam o zamanlarda karışıyor işte. Zaman zaman arayışa, kaygıya düşen ve cevaplar arayan zihnimle ben de kendimi bu köşebaşlarında buluveriyorum. İçgüdülerimden uzak, biricikliğimizin süzgecinden geçirilmemiş bilgiler için diyorum elbette bunları. Yoksa faydalandığım, içine kendimi de katarak temas edebildiğim bilgiler de var elbette. Yani 'köşeli' köşebaşları için diyelim, sanki buralardan ne denli uzak, kendi içime ne kadar yakın durabilirsem her şey o kadar akışta oluyor.

Bugünlerde Neva'nın meraklı bakışlarının hayranıyım. Kafası hafifçe yukarı kalkmış, hem bu gözlem işini epey ciddiye alan bir tavırla, hem de her an gülmeye hazır bir halde etrafa bakınırken gözlerinde gördüğüm canlılığın, yaşamın, merakın sıkı takipçisiyim....

Bu hali bana öyle güzel ilham oluyor ki... Hani diyorum, bu merak, bu salt merak kaybolmasa keşke büyüdükçe... Ve keşke ben de, böyle salt merakla bakabilsem içinde durduğum hallere...

"Hımm bakalım burada ne varmış?"

Etiketlemeden, adını koymadan, yargılamadan belki... Sadece bakmak... Neva'da gördüğüm "bakma" hali işte tam da böyle bir hal...

Anne olma sürecinin çok başlarındayım henüz ve biz aile olmanın da başlarındayız. Gerek bu süreçte, gerek hayattaki pek çok an için, işte tam da bu gözleri, bu bakışları kendime hatırlatasım var. Onu ne zaman öyle görsem, gözlerimle içiyorum gördüklerimi kana kana, doya doya... Ohhh!

Şimdi bu 5 yazıdır paylaşmakta olduğum tüm bu yolculuğumuza bakınca ...

Zihnimizin sustuğu, kalbimizin sesini dinleyerek içine konuverdiğimiz bu Neva'lı hayatta, yeni kayboluşlarım var; yeni sorularım, yeni açmazlarım. Ama eskilerine bakınca da umudum var, "Nasılsa bulurum yolumu" diyen bir ses var artık içimde ve işte bir de kendime şimdilerde her gün hatırlatmakta olduğum bu Meraklı Neva Gözleri... Ehh, daha ne olsun...

Kalbimizin sesi gür, merakımız bol, yolumuz açık olsun...

(*) Oruç Aruoba, Yürüme'den Gündüz Yarasaları düşüverdi içime...

Son Not: 7 Temmuz'da yazmaya başladığım serinin bu son yazısını, bugün (13 Eylül) bitirebilmiş olmanın haklı gururunu yaşıyorum :D Ne demiştik, dersimiz zamansızlık, dersimiz teslimiyet, dersimiz kabul...

Sevgiyle,


Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Beni Takip Etmek İsterseniz...
bottom of page