top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Youtube
  • Soundcloud

Yürürken (III) ...

Bir otobüsteyim. Pırıl pırıl, rengarenk bir film karesinin içindeyim adeta. Ferah bir kalabalık var, her şey aydınlık. Berrak. Işıl ışıl. Pek keyifli.

Bir durağa yaklaşıyoruz. Yanımdaki erkek kişi ile birlikte, kısa bir nefes alalım ve yola öyle devam edelim diye ön kapıya yöneliyoruz.

Ön kapı açılıyor, ve biz yukarı doğru yükseliyoruz,

suyun içinde!?!

Meğer tüm o otobüs, tüm o renkler, tüm o ışıltı, suyun altındaymış(ız). İçinde.

Hızla suyun üzerine çıkıp nefes alıyoruz. Kısacık.

Yetmiyor.

Otobüs hareket etmek için bizi bekliyor bu sırada.

Tuhaf bir şaşkınlık içindeyim. Ayaklarımızın yere bastığı, güya nefes alıp, gülüp, konuştuğumuz o otobüsün içinde, meğer suyun altındaymışız...

Aklımdan geçiveren anlık bir düşünce, sinsi bir karanlık, kaygı...

O nefesi aldıktan sonra ben tekrar suyun altına nasıl dönebilirim ki?

Orada, güya o rengarenklik ve neşe içinde, nasıl nefesimi tutarak devam edebilirim ki yola?

Nefesimi tutmak zorunda olduğumu bi-le-rek

nasıl

yola

devam edebilirim ki?

o

Şimdi üzerine yeniden düşündüğümde, bambaşka şekillerde okuyabiliyorum bu rüyayı.

Hani diyorum, kim bilir belki de mümkündür suyun altında başka nefes alma yolları bulmak. Ama bir yandan da ısrarla konuşuyor içimde bir ses: Artık uyanmış olduğum bir rüyanın içine yeniden nasıl dalabilirim ki?

Gerçek, nefes başka yerdeyken, ben nasıl bile bile rüyada, suyun altında kalmayı seçebilirim ki?

o

Bu rüya pek manidar.

Bu ara içinde nefes alabildiğim, nefes almaya devam etmek istediğim, artık nefes alamadığım yerler üzerine düşünürken, şahit olduğum bu değişimler nefesimi keserken, ben heyecanla, belki biraz yorgun ama ısrarla kendim -olma- , 'kendim kalma' yolunda devam ederken, BİZ de Yürüme'ye devam ediyoruz. Yürüme, benim üzerimde, hayatımda, içimde yürümeye devam ediyor. İyi ki!

Bugün bu rüya üzerine düşünürken, dün yaptığımız okumadan bir bölüm tekrar düşüveriyor içime... Aslında şimdi yeniden hatırladığım bu satırlar bambaşka şeyler söylüyor Kişi'ye dair, suyun altında olmaya dair; biraz da benim bakmadığım bir yerden fısıldıyor bana, kendine ulaşmaya, kendi dibine ulaşmaya dair...

"Kişi, kendi dibine hiç ulaşamayandır - boyuna

suya dalan, ama nefesi yetmeyerek, dibe ulaşamadan

hep yeniden yüzeye çıkmak zorunda kalan...

Kişi, kendine bir türlü ulaşamayandır

- kendine doğru hamle eden, çabalayan, uzanan,

ama bir türlü dokunamayan.

Kişi hep eksik düşendir.

Kişi hep, eksik düşer.

Kişi, hep, eksik, düşer..."

demiş Oruç Aruoba.

Peki.

Dediklerine katılıp katılmadığımı bir kenara bırakıp, okuduklarımın ardından bende oluşan yeni sorularla kalıyorum şimdi...

-Bildiğim şekilde- nefes alabilmek adına içinden çıkmaya çalıştığım bu su altı dünya mı benim gerçeğim; yoksa nefesimi kesen(!) bu rengarenk, ışıltılı dünyadan nefes alabileceğim yerlere doğru yol almak mı?

Bıraktığım yer mi gerçek, yöneldiğim yol mu?

Bunu bilebilir miyim?

Ve bilsem,

ne fark eder?

...

https://www.facebook.com/duendetiyatro/

https://www.instagram.com/duendetiyatro/



Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Beni Takip Etmek İsterseniz...
bottom of page